Yaptırımlar ve reform

26.01.2021
BÜLENT AYDEMİR
1976 Diyarbakır doğumlu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1996’da İhlas Haber Ajansı Ankara haber merkezinde başladı. İHA’da çeşitli görevlerde bulundu. 2009’dan itibaren Habertürk gazetesinde Başbakanlık muhabirliği görevini sürdürdü. Habertürk gazetesinde çeşitli departmanlarda görev yapan Aydemir, Habertürk gazetesinin Ankara Temsilciliğine atandı. 5 Temmuz 2018’de Habertürk gazetesinin basılı olarak yayın hayatına son vermesiyle dijital yayına geçen habertürk.com internet haber sitesinin ve Habertürk Televizyonu’nun Ankara Temsilciliği görevine getirildi. He is born in 1976 in Diyarbakır. Graduated from Ankara University, Faculty of Communication, Department of Radio, Television and Cinema. He started his journalism career in 1996 in the news center of İhlas News Agency in Ankara. He has worked as a reporter, editor and news manager in İHA. Between 2003-2009, he worked as a reporter for the Prime Ministry of Sabah Newspaper. In 2009, he continued to work as a reporter in the Prime Ministry for Habertürk. After working as the Ankara News Director for Habertürk Newspaper for 1.5 years, he was appointed as the Ankara Representative of Habertürk newspaper put an end to its publishing life in printed form and passed on to digital publishing, he was appointed as Ankara Representative of the internet news site haberturk.com and Habertürk Television. Bülent Aydemir, who has articles news and commentaries in different media, is still the commentator of Para Gündem program as Habertürk Ankara Representative.

Bülent Aydemir- KGK Genel Başkan Yardımcısı

Bütün insanlık Covid-19 Pandemisinin tahribatı ve etkileriyle boğuşurken, Türkiye’nin uğraşması ve çözmesi gereken ekstra sorunları var. Bu sorunları ana hatlarıyla özetlersek: ABD ve Avrupa Birliği’nin gündemine aldığı Türkiye’ye yönelik yaptırımlar; içeride ise “reform” başlığı altında özetlenebilecek; ekonomi, hukuk ve siyasi alanda atılması gereken adımlar. “ABD ve Avrupa Birliği bize niçin yaptırım uygulamak istiyor?” sorusunun yanıtı birçok kez verildiği için bunu pas geçerek, “Yaptırım uygulayacaklar mı acaba; biz, üzerimize düşenleri yapıyor muyuz?” sorularına yanıt vermek istiyorum…

Bu sorunun yanıtını bir ölçüde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan seyahati öncesinde verdi aslında. Biden’a yabancı bir isim olmadığını belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Obama döneminde onunla gayet iyi tanışan birisiyim. Görevi üstlensin, sonra Sayın Biden ile oturup bazı şeyleri konuşacağız” dedi. AB yaptırımları konusunda ise “AB’nin yaptırım kararı Türkiye’yi ırgalamaz” ifadesini kullanan Erdoğan, Türkiye’ye inancını ve özgüvenini net şekilde ortaya koydu. Bunlarda herhangi bir sıkıntı yok ama meselenin arka planı bize başka şeyler de söylüyor. Dış politika ile iç politikanın bu kadar örtüştüğü ve birbirini bu kadar büyük ölçüde etkilediği başka bir dönem hatırlamıyorum. Özetlemeye çalışayım:

REFORMDAN ANLADIĞIM

Türkiye’de reform denilince birilerinin aklına hemen, Selahattin Demirtaş, Osman Kavala gibi isimlerin serbest bırakılması geliyor. Reform denilince birileri, ittifakların ya da ittifak yapılan partilerin isimlerinin değişmesini anlıyor. Bir başkası ise ittifak denilince geçmişteki, “Çözüm Süreci” gibi mekanizmaların ya da yeni müzakerelerin tesis edilmesini anlıyor. Ya da meseleye ekonomi yönetimi açısından bakarsak, Hazine ve Maliye Bakanının, Merkez Bankası Başkanının, ekonomi bürokrasisindeki bazı isimlerin değişmesini anlıyor. Hiç kimse çıkıp da “Yahu bu reform, sıradan vatandaşlarımızın; hukuktan, devletin adaletli-hakkaniyetli yaklaşımından başka bir dayanağı olmayan vatandaşımızın ihtiyacı olamaz mı?” diye sormuyor.

Birilerinin Türkiye’ye dayatmaya çalıştığı ajandaları olabilir ama 18 yıl sonunda gelip de vatandaşa, “Reform yapacağız” dediğinizde bunun içini doldurmak zorundasınız. Gerçekten reform niteliğinde adımları atıp bunu toplumun önüne koymak zorundasınız. Aksi durumda seçilmeye odaklı/günü kurtarmaya yönelik bir yaklaşım olur ki, içinde bulunduğumuz şartlarda hiçbir karşılığı olmaz. Türkiye’nin içinde bulunduğu meselelerin çözümü için gerçek anlamda reform niteliğinde adımlar atılması, hukukun güçlendirilmesi, asgari müşterekte birlik ve beraberliğin tesis edilmesi, kurumsal mekanizmaların güçlendirilmesi, her alanda ehliyet-liyakat, adil yaklaşım-hakkaniyetin tesis edilmesi gerekiyor. Reform diye tarif etmeye de gerek yok aslında; bu, olması gerekendir.

YENİ DALGALARA HAZIRLIK

Türkiye’nin çevresinde/bölgesinde izlediği aktif ve iddialı politika, askeri yeteneklerini dış politikanın bir enstrümanı olarak kullanması, satranç oyunundaki gibi sürekli şah demesi ve pokerdeki gibi elini yükseltmesinin dışarıda yarattığı bir hazımsızlık var. Bunu yadsımıyorum ama stratejistlerin dikkat çektiği bir ayrıntı da var. O da, bu kadar düşmanla mücadele etmenin kolay olmadığı; 5 cephede savaşmak için sağlam-güçlü bir ekonomik mekanizma ve güçlü rezervlerinizin bulunması gereği.

Kasanız ekside iken ve karşı taraf bunu biliyorken, restinize restle karşılık görebilirsiniz. Nitekim bu silahı ABD, Trump yönetiminde birkaç kez ahlaksız şekilde Türkiye’ye karşı kullandı ve istediklerini de aldı. Şimdi işi toparlarsak; ABD, yeni Başkan Joe Biden ile birlikte, eski küresel dünya düzenine yön veren Amerikan Kartalı’nı başat aktör durumuna yükseltmek istiyor. Bunun için Kuzey Atlantik İttifakı-NATO’yu kullanmayı amaçlıyor. NATO da yeni 2030 Konsepti ile “buna hazırım” mesajını vermekten geri durmuyor. ABD ve Avrupa Birliği, Çin’in ve Asya Pasifik’in baskılanması, Rusya’nın çevrelenmesinin yanı sıra; Doğu Akdeniz’de ve Avrasya’da Türkiye-Rusya ittifakının çatılmasının önüne geçmek istiyor.

Ülkelerin çıkarları zaman zaman farklılıklar arz etse de, önümüzdeki süreçte Türkiye daha keskin bir tercih yapmak durumunda kalabilir. Suriye’de, Libya’da, Karabağ’da konjonktüre bağlı işbirlikleri ile bazı meseleleri çözdük. Suriye’nin kuzeyinde bir terör koridorunun oluşmasına izin verilmedi ve bu kahraman Mehmetçiğin mücadelesinin yanı sıra, Rusya ile sağlanan işbirliği ile mümkün oldu. Ancak gelinen noktada ABD, terör örgütü PKK ile değil, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan, Almanya, Fransa ve Balkanlar’daki NATO üyesi ülkelerle işbirliği yaparak ve bu devletlerle yaptığı anlaşmalarla bölgeye yerleşiyor. Yeni üsler kuruyor, askeri yığınak yapıyor ve etki gücünü, NATO’yu da kullanarak sergiliyor. Şimdi ise denklem değiştirici şekilde bu gücü sahaya yaymak istiyor…

KARAR NOKTASI

  Gelelim işin özüne: Hükümet, ekonomi yönetiminde yaptığı değişiklik, büyükelçi atamalarındaki tercihler, bürokraside yaptığı ve yapacağı değişiklikle aslında hem içeride hem dışarıda gelecek yeni dalgalara hazırlık yapıyor. Reform söylemi de bu yeni dalgaların kavramsal alt yapısını ya da başlığını oluşturuyor. Bu sadece söylem düzeyinde kalırsa gelecek dalgaları hükümetin hasarsız atlatabilmesi mümkün görünmüyor. Peki, ne yapılması lazım?

– Reformu piyasalar ve vatandaşlar satın aldı ama geçmişteki gibi içi boş bir vaat olarak kalırsa, geri dönülemez bir yola girilmiş olur. Reformların içi doldurulmalı ve bunlar, bu ülkenin kadirşinas, cefakâr-vefakâr insanları için, onların hakkı olduğu için yapılmalı, birileri öyle istiyor diye değil.

– ABD ve NATO, çok yakın zamanda Türkiye’den bazı taleplerde bulunacak. Bunun işaretleri var. Bu taleplerin karşılanması, Türkiye’nin CAATSA yaptırımlarına konu olan tercih ve eylemlerden uzak durması yani daha özlü anlatımla ABD ve NATO’nun boyunduruğu altına girmesi anlamına geliyor. Rusya ile Türkiye’nin savunma-ekonomi-enerji alanında partnerlik ilişkisinden uzaklaşması demek oluyor. Türkiye’ye keskin tercih yapma baskısı gelebilir.

– Türkiye’nin içeride mutlak suretle, en azından ülkenin kaderini ilgilendiren meselelerde; ülkü ve anlayış birliğini sağlaması, ekonomik ve sosyal yaşamın her alanında hakkaniyetli yaklaşım sergilemesi, bireylerin endişelerini giderecek adımlar atması gerekir. Gelen dalgalarla boğuşmak için her bir nefere ihtiyaç olacak çünkü.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.