Ya pandemi sonrası?

24.08.2020
BÜLENT AYDEMİR
1976 Diyarbakır doğumlu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo Televizyon ve Sinema Bölümü mezunu. Gazeteciliğe 1996’da İhlas Haber Ajansı Ankara haber merkezinde başladı. İHA’da çeşitli görevlerde bulundu. 2009’dan itibaren Habertürk gazetesinde Başbakanlık muhabirliği görevini sürdürdü. Habertürk gazetesinde çeşitli departmanlarda görev yapan Aydemir, Habertürk gazetesinin Ankara Temsilciliğine atandı. 5 Temmuz 2018’de Habertürk gazetesinin basılı olarak yayın hayatına son vermesiyle dijital yayına geçen habertürk.com internet haber sitesinin ve Habertürk Televizyonu’nun Ankara Temsilciliği görevine getirildi. He is born in 1976 in Diyarbakır. Graduated from Ankara University, Faculty of Communication, Department of Radio, Television and Cinema. He started his journalism career in 1996 in the news center of İhlas News Agency in Ankara. He has worked as a reporter, editor and news manager in İHA. Between 2003-2009, he worked as a reporter for the Prime Ministry of Sabah Newspaper. In 2009, he continued to work as a reporter in the Prime Ministry for Habertürk. After working as the Ankara News Director for Habertürk Newspaper for 1.5 years, he was appointed as the Ankara Representative of Habertürk newspaper put an end to its publishing life in printed form and passed on to digital publishing, he was appointed as Ankara Representative of the internet news site haberturk.com and Habertürk Television. Bülent Aydemir, who has articles news and commentaries in different media, is still the commentator of Para Gündem program as Habertürk Ankara Representative.

Bülent Aydemir- KGK Kurucusu ve Yönetim Kurulu Üyesi

Başlık, sizi yanıltmasın: Ne Covid-19 pandemisini küçümsüyorum ne de Türkiye’nin ortaya koyduğu ve dünya çapında takdir gören tedavi ve salgınla mücadele sürecini…

İster hükümet tarafından yapılmış olsun, isterse bağımsız kuruluşlarca, bütün anketlerden çıkan ortak görüş; Sağlık Bakanlığı’nın koronavirüsle mücadelede olağanüstü başarı gösterdiği yönünde. Hatta, “En çok güvendiğiniz devlet adamı veya siyasetçi kim?” sorusuna, hatırı sayılır bir oranda, “Doktor Fahrettin Koca” yanıtı veriliyor. “Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın koronavirüsle ilgili açıklamaları ve günlük verdiği sonuçları güvenilir buluyor musunuz?” sorusuna; yüzde 70’in üzerinde, “evet” yanıtı çıkıyor. Hükümetin salgınla ilgili performansı da yine takdir görüyor. Tabii bunun birçok nedeni var. Başta Türk hekimlerinin, hemşirelerin, teknisyenlerin ve diğer sağlık çalışanlarının fedakar-özverili çalışmalarının etkisi var.

 Ayrıca salgının başından itibaren çok saygın bilim insanlarından teşekkül ettirilen Bilim Kurulu’nun bir danışma organı gibi çalışması ve bu isimlerin diğer yetkin uzmanlarla birlikte halkı-toplumu bilgilendirmelerinin büyük rolü var. Medyanın üstlendiği görevleri de ihmal etmemek lazım. Her vatandaş neredeyse birer koronavirüs uzmanı oldu! O kadar çok teşekkür edilecek kurum ve kişi var ki hepsini saysak bu yazıyı bitiremeyiz. Ama en büyük alkışı Türk halkına göndermek lazım. Sürekli-zorunlu sokağa çıkma yasağı ilan edilmemesine rağmen, Türk halkı önlemlere ve devletin açıkladığı tedbirlere ekseriyette uyarak önemli bir mücadele örneği sergiledi. İstenmeyen, münferit olaylar yaşandı ama Avrupa ve ABD örnekleriyle karşılaştırırsak bunlar göz ardı edilecek boyutta kaldı.

Bu algı, pandeminin başladığı günlerde böyle miydi? Tabii ki hayır…

Ülke olarak çok büyük hatalarla başlandı bu mücadeleye; bir güvensizlik ortamıyla… Önce Sağlık Bakanlığı’nın vakaları sakladığı yazılıp çizildi; ardından vaka sayılarına göre ölümlerin düşük gösterildiği ya da Covid-19 kaynaklı ölümlerin, “solunum yetmezliği, kalp yetmezliği, çoklu organ yetmezliği” gibi kayda geçirildiği öne sürüldü. Sağlık Bakanlığı, bütün bu iddialara tek tek yanıt verdi ve Dünya Sağlık Örgütü ile işbirliği halinde ölüm ve vakaların işaretlendiğini ve bildirildiğini açıkladı.

GEÇ KAPATILAN SINIRLAR VE BAŞARISIZ KARANTİNA

Umre’ye giden vatandaşların geri döndürülmesinde geç kalınmasa ya da karantina koşulları daha katı bir şekilde oluşturulsa belki Türkiye bu salgını ya bu şekilde sert hissetmeyecek ya da geç maruz kalıp zaman kazanacaktı. Umrecilerin dönüşleri ve Diyanet’in buradaki öngörüsüz-tecrübesiz tutumu, virüsün daha hızlı şekilde yayılmasına yol açtı. İran, Avrupa ve ABD’den taşınan virüsler de cabası. Sınır sıkılaştırılması ve karantina uygulaması başlarda sert ve sıkı yapılsa belki bugün virüsle mücadelede daha farklı bir noktada olacaktık. Üzücü olaylar da yaşamadık değil. Tedbirsiz-önlem almadan sokağa çıkan, kalabalık davetlerde yüksek bulaşa neden olan, karantinadan kaçmak isterken polisimizin yüzüne tüküren, karantinaya götürülürken polis gözetiminde otobüsten kaçırılan vatandaşlarımız oldu. Başkasının hayatını hiçe sayan vurdumduymaz insanlar gördük. Tabii ki ileride bunlarla ilgili hukuki işlemler tesis edilecek ama en önemlisi Türkiye pandemide büyük bir özveri ve dayanışma örneği sergiledi.

 ABD, İngiltere, Almanya gibi ülkeler devasa bütçelerle vatandaşlarının pandeminin ekonomik darbelerinden en az şekilde etkilenmesi için çaba gösterirken, Türkiye zor ekonomik koşullarda mütevazı bütçelerle bu mücadeleyi verdi. Burada sergilenen toplumsal dayanışma, gerçekten her türlü övgüyü hak ediyor.

TEDAVİ PROTOKOLLERİ VE İLAÇLAR

O kadar çok konu var ki değinilmesi gereken ancak bu yazıda hepsini anlatmak mümkün değil. Tedbirler daha erken alınsa belki virüs ülkemize daha geç girecekti ancak yine de Türkiye, virüsün en geç yayıldığı ülkelerin başında geliyor ve Sağlık Bakanlığı da ilaç tedariki ve tedavi protokolleri bakımından birçok tedbiri erkenden aldı. Adını vermeyeceğim; sıtma ve romatizma tedavisinde kullanılan 1 milyon adet ilaç piyasadan toplanıp depolandı. Bu ilaç, hem hekimler için koruyucu olarak hem de hastalığın ilk evrelerinde tüm hastalar için kullanılmaya başlandı. İlaç olmadığı için tedavi verilmeyen ya da hastaneden çevrilen hasta olmadı. Yurt dışında, “imdat” çağrısı yapan hiçbir vatandaşımız bırakılmadı.

Çin’den ve Güney Kore’den gelen ilaçlar da kullanılmaya başlandı. Burada Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu ile eşgüdüm halinde tedavi protokolleri uyguladı. Pandemi hastanelerinde hastaların merkezi takibi yapıldı; durumu kötüleşen hastalara merkezi şekilde müdahale edildi. Bazen ilaçları değiştirildi, bir ilaç işe yaramadığında eldeki ilaçlar karma olarak verildi. İyileşen hastalar bakımından Türkiye uyguladığı ilaç tedavisiyle dünyaya örnek oldu. Dünya Sağlık Örgütü, Türkiye’nin uyguladığı tedavi hakkında bilgi aldı. Bu arada virüsün yayılmasını önlemek amacıyla yine Bilim Kurulu’nun görüşleri doğrultusunda tedbirler alındı. Sokağa çıkma yasakları dahil bu tedbirlerin uygulanması eşgüdümlü çalışan kurumlar tarafından sıkı şekilde takip edildi. Türkiye bu süreçte ventilatör cihazı, dezenfektan ve koruyucu maske sıkıntısı yaşamadı. Covid-19 testleri hızlı bir şekilde yurt dışından getirilerek uygulanmaya başlandı. Mücadelenin en önemli ayaklarından biri de Dünya Sağlık Örgütü’nün de tavsiyeleri doğrultusunda, “mümkün olan sayıda test yapılması” idi ve Türkiye bunu başarıyla uyguladı. Fahiş fiyattan satış, piyasa fırsatçıları, maskenin ücretli satışının yasaklanması gibi uygulamalardan kaynaklı sıkıntılar hükümetin müdahalesiyle çözüldü. Toplumdan geri dönüş alınarak eksik kalan tedbirler hayata geçirildi. Şimdi toplumdaki bağışıklık oranını öğrenebilmek için 150 bin kişiye antikor testi uygulanacak. Özetle Türkiye’nin sağlık sistemine yaptığı yatırımlar ve sistemin ayakta kalması herkesin övgüde uzlaştığı bir konu olarak kayda geçti. En büyük alkışı Sağlık Bakanlığı ve sağlık çalışanları aldı.

EKONOMİK DALGA SERT OLACAK

Türkiye’nin pandemiye karşı verdiği mücadelenin dünya ölçeğinde de takdir gördüğünü söyledik ancak elimizi kolumuzu bağlayan ve belki de biraz erkenci şekilde normale dönüşe zorlayan ekonomi konusu var ki orada akan sular duruyor.

 Bıçak sırtı bir denge: İnsanları evde tutmanın, işe göndermemenin veya üretimi sınırlamanın bir bedeli var. Adamın elinde referans parası-geçer akçesi var. Parasını verip evde oturtuyor ama Türkiye’nin bu durgunluğu, piyasadaki-üretimdeki hareketsizliği kaldırabilmesinin marjı çok düşük. Üstüne üstlük pandemiye ekonomik olarak hazır bir ülke değildik. Gerek rezervler, gerek finans, gerekse üretim-tüketim açısından tek ayak üstünde yakalandık pandemiye. Buna dış piyasalardaki durgunluğu, talep düşüşünü, kamunun vergi gelirlerindeki düşüşü eklediğinizde bu zorluk daha da arttı. Dünyada bol para dönemi var deniliyor ancak güçlü referans para birimlerine sahip ülkeler kaynaklarını, ayırdıkları bütçeleri doğal olarak kendi vatandaşlarının ve ülkelerinin ekonomisine harcamayı tercih ediyor. Türkiye’nin bu şartlarda kaynak bularak hem borç ödemelerini yapıp, hem üretim yapıp satma, hem de vatandaşları için yeni iş alanları açması gerekiyor. Süreç sonunda tüm dünyada ekonomilerin küçüleceği öngörüsü var ve eskisinden çok farklı bir “yeni normalden” söz ediliyor. Küçülen paylardan ülkeler de kendi ölçeklerinde pay alacaklar. Bu yıl yüzde 12 civarında küçüleceği öngörülen Avrupa ekonomisi, 30 milyon işsize dayanan ABD ekonomisi ve diğer ülkelerle birlikte Türkiye’yi de zor bir dönem bekliyor. En temel sorun alanı da sektörel olarak farklılık göstermekle birlikte işsizlik. Bir kere şurası kesin; aşı bulunmadan bize rahat yüzü yok. Onun da en az bir yılı bulacağı belirtiliyor.

Pandemi sonrasında Türkiye’de 4.5 milyon işsize en iyi ihtimalle bir 4 milyon daha ekleneceği ve 10 milyona dayanan işsizin en büyük problemlerden biri olacağı öngörülüyor. Bu yazının konusu ekonomi değildi ama iş geldi oraya dayandı. Yazının başlığındaki gibi, “Yakın zamanda bu virüsü yeneceğiz… Ya sonra?” Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’yi ekonomi, dış politika ve Suriye krizleri bekliyor… Asıl mücadele de işte o zaman başlıyor…

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.