Koronavirüs biyoterör mü?

24.08.2020
İMBAT MUĞLU
Dr. İmbat MUĞLU ÖZGEÇMİŞ “Kentsel Yoksulluk ve Göç” ve ''Terör ve Derin Siyaset'' adlı kitapların yazarı.Fırat Kalkanı Operasyonu ve Afrin ‘’Zeytin Dalı Harekatı’’nın başlangıçından itibaren hem sınır ve hemde sınır ötesinde başta TRT olmak üzere tvnet,Çay Tv,KonTv,Kanal 5,Aksu Tv ve birçok yayın organında terör,uluslararası güvenlik ve Ortadoğu alanında yorumcu ve program yapımcı olarak görev yaptı ve halende devam ediyor. Ülke genelinde ve yurtdışında bir çok Üniversite ve Düşünce Kuruluşunda konferanslar vererek terörü anlatmakta.2004 yılından itibaren Flaş Gazetesi, Yeni KONYA Gazetesi, Nehaberankara,Haberler Kamu,Başkent Postası,AK Gazete, gazetelerinde köşe yazarlığı ve İnci Dergisi Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapmaktadır.

Dr. İmbat Muğlu

“Şehirde yaşayanların çoğu hiçbir zaman gripten çok korkmamışlardır. Kuduz gibi bir katil ya da çiçek gibi şekil bozucu bir hastalıkla karşılaştırıldığında grip, hoş bir sıkıntıdan başka bir şey gibi görünmüyordu.

Yüzlerce yıl önce fena halde hastalanıp ölmemek öyle bir rahatlıktı ki gribe yakalananlar kısa bir süre için halsizleştiren hastalığa “yeni keyif”, “neşeli sohbet”“asil veba”,“yeni ahbap” ya da “sıkıntı (grippe)” adını verdiler.

Tarihçiler ve virüs uzmanlarına göre: “büyük grip salgınlarının komedyenler kadar özgün, politikacılar kadar kaypak karakterleri vardır. Genellikle arı sürüleri gibi farklı yoğunluktaki dalgalar halinde gelirler. Hava durumuna bağlı olarak, bir salgın nüfusun %25-50’sini, o çok bilinen ağrılar, ateşler, titremeler ve halsizlikle birlikte kısa sürede yatağa düşürebilir. Hastaların % 1’inden azı ölür”.

20. yüzyılda insanlık hala boyutları kestirilemeyen bilinen ya da yeni etkenlerle bulaşıcı hastalık salgını tehdidi altındadır. İnsanoğlunun varoluşu ile başlayan ve bugüne dek gelen tarihi yolculuğu boyunca bireyler veya toplumlar birbirlerine üstünlük sağlayabilmek, hükmetmek ya da yenmek için günün imkânlarını ve teknolojilerini tüm olanaklarıyla kullanmışlardır.

Yerküre, eski zamanlardan beri insanoğlunun çok farklı yöntem, silah, araç, gereç kullanarak türlü savaşlara ve meydan okumalara sahne olmuştur. Bu savaş yöntemlerinden bir tanesi de biyoterörizmdir.

Biyoloji ve terör kelimelerinin birleştirilmesi ile türetilmiş olan biyoterörizm kavramı, insanlığı kırıp geçiren hastalıkların, insanın birtakım emellerini gerçekleştirme aracı olarak yine bizzat insan tarafından kullanılmasıdır. Kitle imha silahları, canlılara zarar veren kimyasal, biyolojik ve nükleer silahlardır. Bu silahlar etkilerini binalara, şehirlere ve taşıma araçlarına zarar vererek değil, canlılara zarar vererek gösterirler. Etkilerini insanlarda, hayvanlarda ve bitkilerde çoğalıp, hastalık oluşturarak, ölümlere neden olarak gösteren patojenik mikroorganizmaların silahlaştırılması ile oluşturulan silahlara biyolojik silah denir. Savaşta, kimyasal silahların çok etkili olmaması, biyolojik silahların ise uzun süre büyük miktarlarda depolanamaması nedeniyle ancak nükleer silahlarla birlikte kullanıldıklarında geniş kitlelerde ölüme neden olurlar. Biyolojik silah etkenleri ile savunmasız sivil toplumlara karşı yapılan terör eylemleri biyoterör olarak isimlendirilir. Görünmez ordular diye nitelendirilen ve yıkıcı etkileri olan bu hastalıklar tarihler boyu farklı isimler altında insanoğlunun yıkımı olmuştur. Biyoterör saldırısına maruz kalmış bir ulus da yalnızca insanlar hayatlarını kaybetmiyor. Bununla birlikte bu tür saldırılar ulusların sosyo-ekonomik yaşantısını ve geleceğini de önemli ölçüde etkilemektedir.

Ayrıca bu saldırıların genetiği değiştirilmiş bir virüs yoluyla kasıtlı olarak ortaya çıkarılabilmesi ve çok hızlı bir şekilde yayılabilmesi küresel tehdit boyutunu ortaya çıkarmaktadır. Bu kapsamda ortaya çıkabilecek salgınları ve nedenlerini hızlı bir şekilde tespit edecek güçlendirilmiş bir küresel güvenlik iş birliği ile küresel halk sağlığı temel prensipleri dünyayı biyoterör tehdidine karşı savunmanın tek akılcı yolu olarak görülmektedir.

Bugün koronavirüsün dünyayı adeta teslim alması ile başlayan sürecin insanlar arasında dehşet ve korku ile devam etmesi komplo teorisi filmlerinin senaryolarının realiteye dönüştüğünü bize göstermektedir.

Koronanın yaratmış olduğu bu etkiden dolayı bunun sıradan bir virüs olmadığını göstermiştir. Korona insanlar üzerinde yaratmış olduğu korku ve panik psikolojisi özelliği ile de virüsün daha hızlı yayılmasına sebep olmaktadır. Bilinmezlikler ve gerçekler bir araya geldiğinde koronavirüsün  “üretilmiş” bir virüs diğer adı ile bir biyolojik silah olacağı ihtimalini güçlendirmektedir. Virüs kısa sürede yaratmış olduğu ölümcül sonuçlardan dolayı toplumda sağlık boyutu yanında psikolojik ve ekonomik boyutlarıyla da dünya genelini etkilemiş, uzun bir sürede etkilemeye de devam edeceğe benziyor. Ama şu bir gerçek ki koronanın dünyanın her yanını kısa sürede etkisi altına alması, yüz binlerce insanın ölümüne sebep olması, enfeksiyonun önceki viral enfeksiyonlara göre daha hızlı yayılması gibi sonuçlara bakıldığında koronavirüsün sıradan bir virüs olmadığı ortadır. Bugün kilometrelerce uzakta olduğunu düşündüğümüz bir yerde var olan bir salgın hastalık önceden bizi endişelendirmezken artık aynı gün içinde o virüsün bize bulaşmayacağının bir garantisi yok. Teknolojisi gelişmiş birçok ülkenin ulusal biyo güvenlik laboratuarları olduğu bilinmektedir. Çin’de bu ülkelerden bir tanesidir. Virüsün çıkış noktası olan Wuhan kenti Çin’in ekonomik güç merkezlerinden biridir. Bu planın baş aktörünün ABD olduğu ve Çin’in ekonomik ve finansal sektörlerini felç etmek istediği için bu yönteme başvurduğu iddia ediliyor.

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.