Basın sıkıntıda…

29.01.2021
MUSTAFA ÖNDER
Burdur'da Burak Dergisi ve Dikkuyruk gazetesini, İzmir'de yeni Manşet Gazetesini yayınladı. Hisar, Töre, Türk Edebiyatı dergilerinde şiirlerini, Burdur, Yenigün, Hergün, Kurultay, Yeniçağ, Ortadoğu gazetelerinde köşe yazıları yazdı. 2 yıldır Türkgün gazetesi köşe yazarlığını sürdürüyor... Ayrıca 3 yıldır Bengü Türk Tv'de program yapımcılığı ve sunuculuğunu devam ettiriyor. 1978'da yayınlanmış bir şiir kitabı bulunuyor.

Mustafa Önder – Türkgün Gazetesi Köşe Yazarı

Kara bir tablo çizmek istemiyorum…

Lakin gazetelerimizin tirajı yerlerde sürünüyor…

Şimdilik çare gazetelerin internetteki sayfaları ama… Ya sonra?

Hele hele Anadolu basını birçok meseleyle cebelleşiyor…

Galiba “ulusal-yerel televizyonlarımız” da sıkıntılı…

Memlekette birçok yetenekli gazeteci, muhabir, yazar, programcı, kameraman, sunucu boşta… Üniversitelerin basın-yayın, radyo ve televizyonculuk, iletişim bölümleri sürekli mezun verirken, gencecik yeteneklerin işsizliği ayrı bir yara…

Hele hele şu 9 aydır yaşadığımız, “normal”i allak bullak eden pandemi döneminde!

*

Üstelik iletişim teknolojisinin hızına erişilmeyen fırtınası ayrı bir gerçek…

Dergi, gazete ve televizyonlarımız bu canavarla baş edebilmek için çırpınıyor…

Çırpınırken de yine “onu kullanarak” birçok meslektaşımızı işsiz bırakıyor…

Asrın gelişmelerine ayak uydurmak “sermaye” demek…

Elbette bu da “büyükler”in lehine…

Türkiye’de birçok iş adamı, kendi alanlarında dışında medya sahibi olmak için gayret gösterdi… Kimi bir süre sonra kâr ederek kuruluşu sattı, kimi de hâlâ bir “dördüncü güç” olarak medyada var olmaya devam ediyor!

Olan, Basın İlan Kurumu’ndan gelecek ilan paralarına mahkûm olmuş Anadolu Basını’na oluyor. Aralarında sahipleri nadir başka meslekten olan gazete ve televizyon olsa da, Anadolu’da asıl yük, çıraklıktan gelen, mürekkep yalamış, kurşun solumuş, kumpasta hurufat dizgisiyle, intertip kurşununda sütun-sayfa hazırlamış gazetecilerle, uydu yokken oraya buraya anten kurarak yayın yapmakla didişmiş televizyon ve radyocularda…

*

Bizce asıl kahraman onlar…

Günümüzün canavar teknolojisiyle nelerle savaştılar, bilgisayar kullanmayı, ofset baskı yapmayı, makinalarını buna uyumlu hale getirmeyi, profesyonel yazılımcı ve satıcılarla mücadele etmeyi kazık yiye yiye öğrendiler… Gazetecilikte devrim yaptılar!

Eskiden bir fotoğraf için başka şehirlere fotoğraf gönderip bir-iki gün sonra baskı yapabilirlerdi, şimdi “Ulusal basın” dedikleri Türkiye baskısı yapan koca medya şirketleri gibi günlük, renkli baskılar yapabiliyor, ekler bile veriyorlar…

Bölgenin siyasetçileri de bunlarla iyi geçinmek, yöre halkının devamlı gündeminde olabilmek için yarışır oldu…

Üstelik ulusal basın dedikleri çoğu yerde muhabir, temsilci bile bulundurmuyor, ajanstan akan haberleri şak diye geçiyorlar. Ama yerel basın veya Anadolu basını dediğiniz, her an olayın bizzat içinde…

Tek dezavantajları reklâm ve ilân… Özellikle kamudan, büyük firmalardan reklâm alma ihtimalleri yok elbette…

Lâkin gururlandırıcı olan şu ki, ulusal basın organları birer ikişer kapısına kilit vurup internete sığınırken; irili ufaklı il ve ilçelerimizdeki binlerce gazete, radyo ve televizyon hayatlarına devam etmek için inanılmaz projeler üretiyor ve hâlâ varlar… İnternet sayfaları da var, sosyal medya sayfaları da…

Makinası, kalıbı, kâğıdı, mürekkebi, kimyasal maddeleri hesaba katmıyoruz…

Anadolu’da yerel medyadan ekmek yiyen binlerce insan var, bu da başka bir hakikat!

*

“Millî” olan aslında Anadolu basınıdır, yerel basındır… İstiklâl Harbi’nde de ortaya çıkmış bir hakikattir bu…

Çünkü Türkiye’nin “ulusal basın” dediği basın şu anda kamplaşmış durumda…

Bu çok acı bir gerçek…

Birkaç gazete ve televizyon kanalı ile birkaç internet haber sitesi dışında çoğunluğu “iktidar-muhalefet yandaşı” olmakla suçlanıyor…

Bu ülkede “Basın hürriyeti” olmadığını söylemek de bu kamplaşmanın neticesi zaten…

Ayrıca medyada “sırça köşkler”e yerleşen arkadaşlarımızın geriye dönüp bakmamaları ise ayrı bir problem zaten!

Teröre bulaşmamış, devlete, millete ihanet etmemiş, bayrağa, millî ve dinî değerlere hakaret etmeyen, husumet gütmeyen hangi gazetecimiz mapusta?

Çıkarları uğruna “basın özgürlüğü”nü illegalitenin emrine tahsis eden, A partisine B partisine hasımlık güden, iktidar nimetlerinden nemalanma ihtirasına kapılan, varlığını dış güçlerin sömürüsüne veren medya kuruluşlarıdır basına(medyaya) zarar veren…

Kendi elleriyle bindiği dalı kesmektir bu!

Basın milletin müşterek sesidir, onun bunun sesi olamaz!

Basın, dürüst ve namuslu olmak zorundadır.

Basın, Türk milletinden yana olmak zorundadır…

Yerli ve millî olmak; siyasetle değil, halkın derdiyle dertlenmek zorundadır!

İktidar devirmekle meşgul olmak “basın özgürlüğü”nün prangasıdır, idam fermanıdır!

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri tam da bu cümlenin tercümesidir:

“Bir milleti aydınlatma ve uyarmada, bir millete gereksindiği fikrî gıdayı vermekte, özet olarak bir milletin mutluluk hedefi olan ortak doğrultuda yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir okul, bir rehberdir.”

Bayramımız kutlu olsun dostlar!

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.